Türk Kültüründe Demir
Türk Kültüründe Demir
Mitoloji, sembollerle ifade edilir. Daha ziyade kelimelerden müteşekkil olan semboller, ait olduğu toplumun dil ve inanç kodlarına kısaca kültür evrenine işaret eder. Sembollere yüklenen anlam, topluluklar arasında farklılıklar gösterebilir. Ay, yıldız ve güneş tüm insanlık tarafından görülürken; mana ve sembollerinde farklılıklar tezahür edebilir. Örneğin ağaç, her topluluğun inancında, kültüründe var olsa da, Hıristiyanlar için çam, Türkler için kayın, Araplar için hurma ağacı kutsaldır. Bütün kültürlerin, en önemli mitolojik sembollerinden biri de demirdir. Demir, tüm kültürlerde, tanrısal bir kaynağa bağlanmış ve çoğunlukla göksel nitelikli kavramlarla desteklenmiştir.
Demir, Türklerde anasır-ı erbaa içinde yer alan dört maddeden bir; yön bakımından da Batı’nın sembolüdür. Batı, mevsim olarak sonbaharı, zaman olarak akşamı, renk olarak Ak, yıldız olarak da Ak pars denilen yıldız takımını simgelemektedir.
Yine Altay Türklerinde göğün on yedi katı vardır ve en üste Tanrı yaşamaktadır. Bu Tanrının da iki oğlu vardır; birisi Demirhan, diğeri de Su Han’dır. Türkler, göğün etrafında döndüğüne inandığı Kutup Yıldızı’na; Demirkazık adını vermişlerdir. Göktürk Yazıtları’nda demir, ebedî imparatorluğun simgesi olarak yer alır. Ölümsüz varlık anlamına gelen “demirbaş” sözcüğünün temelini aynıdır. Böylece bu madene hükmederek harikulâde işler işler yapan demirci, toplumsal katmanların en üstünde önemli bir mevki kazanmış ve zamanla ayinin esas yöneticisi sayılan Şaman’la aynı mevkie gelmiştir. Bu şekilde Şaman ile Demirci arasında birçok paralellik ortaya çıkmıştır.
Demirci ile Şaman arasındaki benzerliği sağlayan bir diğer ortak nokta da ateşte gizlidir. Ateş ve demir, yaratılışın sebepleri olarak göze çarpmaktadır; çünkü hem Şaman hem de demirci, meslekleri gereği, ateşe hükmetmek zorundadır. Şaman ateşi daha çok kötü ruhları korkutmak, fala bakmak ya da iç arınmayı gerçekleştirmek için kullanırken; demirci, demire şekil vermek için kullanıyordu. Türklerde, demircilerle din adamı sayılan ozanlar; yani şaman, kam, bahşi ve atasagun, aynı ocaktan sayılmıştır. Yakutlar bu ilişkiyi anlatmak için “us da oyun da bir uyalah” derler. Yine Yakut Türklerinde Temirci ile kam aynı kuşun tüyüdür.
Zira Ergenekon Destanı’nın da başkahramanın demirci olarak karşımıza çıkması basit bir tesadüf sayılamaz. Dikkat edilecek olursa bu destanda bahsi geçen demirciyle birlikte; Demir Dağ, ateş ve kurt motifleri geçer. Türk destanlarında geçen kurt aslında, ölmüş büyük Kam ruhlarının büründüğü yüce varlıkları temsil etmektedir. Bu da gösteriyor ki Türklerce kutsallık atfedilen atalar kültünde; demir, ateş, kam ve demirci hep bir arada yansıtılmaktadır.
Altayların Yaratılış Efsanesi’nde de demir, Erlik Han’ın yaratma kudretini gösterdiği varlık olarak göze çarpmaktadır. Tanrı, Erlik Han’ın elinden yaratma gücünü almak için; körük, çekiç ve örsü alır, ateşe atar ve körük bir kadın, çekiç de bir erkek olur. Bu kadın ve erkek de daha sonra eti yenmez birer kuş olur.
Bu konuda ortaya çıkan çeşitli ritüeller, efsane, destanlarla desteklenerek süreç içinde kutsiyet kazandılar. Bu anlayış Anadolu’da da devam ettiğini Demir şeyh, Demir baba, Demirtaş, Kılıç baba, gibi isimlerle anılan pek çok evliya yatırının varlığından anlıyoruz. Orta Asya ve Anadolu bağlantısını en iyi gösteren işaretler olmasının yanında, demir ve demircilerin, Türk toplumunda ne kadar önemsendiğinin de belgesidir. Üstelik bu tip türbelere çoğunlukla tedavi için gidilmesi, özellikle demir ismi taşıyan türbelerde, gelen hastalara demir yalatılması, bazı hastaların ağrısının benzeme büyüsüne uygun olarak bıçak vb. nesnelerle kesilmesi; bütün bunların tesadüf pratikler olmadıklarını gösterir. Ayrıca Anadolu’ya gelen ve keramet ehli olan bu evliya ve erenlerin, Orta Asya’da, Şamanlık yapan kişiler olduğu da dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Demirci aletleri de kutsal sayılır. Türklerde, ister geçmişte olsun isterse bugün olsun, savaş araç ve gereçlerine karşı saygı daima ön plandadır. Kutsal kitap nasıl duvara yüksekçe bir yere asılıyorsa, tüfek, kama, kılıç, orak, tırpan gibi aletlerin köy yerlerinde hâlâ duvarlara asılması her ne kadar bu aletlerden gelecek olan muhtemel bir zararı önlemeye yönelik davranışlar olsa da bu saygının tipik birer göstergeleridir. Yakutların inancına göre; demircileri koruyan Kıday Bahsı adında, hiçbir doğaüstü gücün egemenliğinde olmayan hami bir ruh vardır. Demircilik sanatını insanlara ilk bağışlayan Kıday Bahsı’dır. El verme şeklinde mesleği kendilerinden sonraki nesillere aktarma geleneği aslında o ruhun aktarılmasıdır.
Demir, ruhsal yenilenmenin simgesi durumundadırlar. Kişi önceki benliğini kaybeder; yeni bir benlik, vücut ve isim alır. Anadolu’da özellikle zeybekliğe geçiş merasiminde kızanların, defne ağacına saplı kama altından geçmeleri, bir tür yemin merasimi gibi görünse de; yeni bir kimlik ve kişilik kazandıkları da akıldan uzak tutulmamalıdır. Efeliğe geçen kişi de aynı şekilde “kızan” adını bırakıp “efe” adını alır ve bu işlem bir usta eşliğinde yapılır.
Hastalıkların tedavisinde demirci ve demir aynı görevi görürler. Anadolu’da evlere at nalı asılması, loğusa kadınları alkarısından korunmak için bıçak, kama, kılıç, makas, maşa, çeşitli demir aletler konması demir ve demirciye bağlı kültlerin başında gelmektedir.
Dede Korkut hikâyelerinde Tepegözle savaşan Basat adında bir kahraman vardır. Anadolu’da “masat” diye bilinen demir aletleri bilemeğe yarayan araçtır. Bu sözcük o zamanlar, Basat şeklinde kullanılmaktaydı. Basat’ın Tepgöz’ü yenmesi, aslında mitolojik olarak, demirci ile kötü ruhun mücadelesini simgesel olarak bize nakletmektedir.
Hem Şaman hem de demirci güç, ateş ve gürültü unsurlarına bağlı olarak kötü ruhları korkutmaktadır. Demirin erkek ve güç öğesi olarak kullanılması, aslında yeraltı dünyasının hâkimi hem kötülüğün hem de gücün simgesi Erlik Han’a dayanmaktadır. Erlik Han, aynı zamanda demirin temsil ettiği batı yönünün yıldızı konumundadır.
Ayrıca Erlik’in dokuz oğlundan birinin adı Temir Han’dır. Anadolu’da loğusayı korkutmak için demir yanında erkek öğesinin de kullanılması, dikkate şayandır. Loğusanın yanında çok küçük de olsa bir erkek çocuk bırakılır. Bu mümkün değilse, yatağın üzerine bir erkek gömleği veya buna benzer bir nesne bırakılır. Alkarısı, Alp Karısı; Erlik Han’ın eşidir.
Kötü ruhları korkutmanın ve uzaklaştırmanın bir yolu da gürültü çıkartmaktır. Bu şekilde kötü ruhları korkutarak aldıkları ruhu geri getirmelerini sağlamaktadır. Demirci de çekici ile demire ya da örse sürekli vurarak ses çıkartmakta, böylece onun da kötü ruhları korkuttuğuna inanılmaktadır. Anadolu’da bu ve buna benzer uygulamalar hâlâ mevcuttur. Ay tutulması zamanında davul veya teneke çalınması, ezan okunması, tüfek sıkılması; biri nazar ettiği zaman tahtaya veya başka bir maddeye vurulması; yeni gelin getirildiğinde tüfek sıkılması, temelde, gürültü çıkartmaya ve zarar verecek şerir ruhları korkutmaya yönelik tavırlardır.
Demirci ile Şaman arasındaki ilişkinin bir boyutu da kullandıkları silahlarda gizlidir. Şaman, kötü ruhları korkutmak için tahta kılıç kullanırken, demirci ise düşmanlarına karşı demir kılıç kullanmaktadır. Anadolu’da zuhur eden evliya menkıbelerinde evliyaların, tahta kılıçla gerçek düşmana karşı savaşması; demirci ile Şamancıl öğelerin ne kadar birbirine karıştığını ve birbiri ile uyum derecesinin ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir. Orta Asya inanç evreninde görülen kötü ruhlara karşı kullanılan tahta kılıç, ilmî gelişme ve tarihî sürecin getirdiği akılcılığa uygun olarak artık müşahhas bir düşmana karşı kullanılmaya başlanmıştır.
Bu yazımızda Türk Kültüründe Demir hakkında bilgiaktarmaya çalıştık.